Milyonlarca insanın yaşadığı Gazze, salgın hastalık sebebiyle değil, terör devleti İsrail’in saldırıları sebebiyle kısıtlı bir hayat yaşıyor, hem de yıllardır! Hastane, okul, ibadethane ayrımı yapmadan; sivil yerleşim yerleri vuruluyor, hem de sürekli!
Elektrik kısıtlı, ne ithalat ne ihracat ne yeterli eğitim ne de hastaları tedavi edecek sağlıklı bir ortam var.
Ne erkekler için işyeri ne kadınlar için ev ne çocuklar için parklar güvenli. İnsanlar, ölüm ile iç içe ömür boyu, temkinli, tedirgin, kısıtlı bir hayata mahkûm.
Ortada ne bir salgın ne de tedavi edilemeyecek bir hastalık var, sadece zalim, zorba, Siyonist dayatma var.
Bu yazdıklarımı yaşamış, hayatları kısıtlanmış insanlara şahit, Gazze sokaklarında gezmiş bir insan olarak yazıyorum bunları.
Hayvan haklarının savunulduğu-tartışıldığı bir dünyada, insan haklarından mahrum olan şehir sadece Gazze değil elbette.
İşgal edilen ülkeler var.
Haçlı zihniyet, birçok ülkenin yer altı ve yeryüzü zenginliklerini yağmalarken diğer yandan milyonlarca insanı birçok imkândan mahrum bırakıyor, ilkel bir hayata mahkûm ediyor.
Müstekbirler mutmain olmadı, yaptıklarını yeterli görmedi, yeniden harekete geçtiler, yeni bir dünya düzeni için adım atıyorlar. Hem de acımasızca, alçakça!
Yeniden bir kez daha Firavun, Haman, Karun dayanışmasına şahit oluyoruz, yine harekete geçtiler, kendilerini yeryüzünün sahibi gibi gören sahte ilahların ürettikleri bir virüsten bahsediliyor.
Yeryüzünde yeni bir düzenleme, yaşlı nüfusun azaltılması, daha fazla kontrol edilebilir robotlaştırılmak istenilen insan yığınları ve daha birçok iddia…
1948 yılından bu güne kadar Filistinli ve Afrikalı Müslümanların korku içinde yaşadıkları kısıtlı hayata biz bir yıl bile dayanamadık, tahammülümüz zayıflıyor, isyan aşamasındayız…
Zalimlerin yaptıkları hesap, kurdukları tuzak tutacak mı bunu zamanla göreceğiz ama unutmayalım Allah’ında bir hesabı var.
Sonuç elbette bizim duruşumuz, direnişimiz, vereceğimiz mücadele ve karalılık ile orantılıdır.
Yaşadığımız bu dünya hayatı, biz Müslümanlar için Allah tarafından bir imtihan olarak belirlendi ve ayet ile bize bildirildi; “Ant olsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!” (Bakara 155)
Ayetin işaret ettiği tüm ayrıntılar ile yüzleşiyoruz farkında mıyız? Kısıtlanmış hayat, ekonomide yaşanan olumsuzluklar beraberinde gelen yoksulluk, kaybettiğimiz mallar ve eksilen ürünler ardından gelen ölümler ile imtihanı iliklerimize kadar hissediyoruz artık.
Peki, sabredebiliyor muyuz?
Sabır neydi sahi?
Sabır, mücadele etmekti.
Peki, ne kadar mücadele ediyoruz?
Yenidünya düzeni kurmak için zalimler sürekli mesai yaparken bizim bir hazırlığımız var mı?
Zalimler güçlerine güç katarken, bizim gücümüz neden zayıflıyor?
Çözüm mü üretiyoruz yoksa sorunun bir parçası mı olmaya başladık?
Yüzleşmeliyiz!
İlk önce kendimiz, sonra da içerisinde yaşadığımız toplum ile yüzleşmek zorundayız.
Düşünmek, sorumluluk almak, üretmek, kardeşliğimizi güçlendirmek ve dayanışmak zorundayız.
''İnsan beyni değirmen taşına benzer. İçine yeni bir şey atmazsanız, kendi kendini öğütür durur.' -İbni Haldun
|